Bel ağrıları: nedenleri, tedavi ve korunma

admin

Bel ağrısı her ırk, yaş ve cinste rastlanan çok yaygın hastalıktır. Tıbbi araştırmalar sonucu insanların %90’ının bel ağrısından rahatsız olduğu anlaşılmıştır. Bel ağrılarının 90’dan fazla nedeni mevcuttur. Bunlardan önde gelenler doku iltihaplanması (romatizma, Brusella hastalığı), travmalar, spondilolistezis (omur kayması), osteoporoz (kemik erimesi), dâhili organların (böbrekler, rahim) hastalıkları, psikolojik nedenlerdir. Ama bel ağrılarının daha sık rastlanan ve son zamanlar daha çok artma eylemi gösteren nedeni bel osteokondrozudur. Türkiye’de osteokondroz, halk arasında “kireçlenme” veya “fıtık”, tıp alanında ise spondiloz, dejeneratif disk hastalığı, omur arası disk fıtığı vb. isimlerle adlandırılır. Aslında osteokondroz omurganın, özellikle omur arası disklerden başlayan distrofik-dejeneratif (disklerin histoloji-anatomik strüktürünün bozulması) hastalığıdır.

Omur arası disk iki komşu omuru birleştiren esas yapı olup dışarıdan fibrotik bantlardan sanki tokunmuş fibröz halkadan (anulus fibrozis), ortada su tutma yeteneği olan süngersi kauçuk kıvamında jelimsi elastik çekirdekten (nukleus pulpozus) oluşmuştur.

Omurga ve bel 1-Omurga, 2-Omur arası disk, 3-Omurilik, 4-İntervertebral foramen,

5-Sinir kökü, 6-Diskin fibroz helkesi, 7-Diskin çekirdeği, 8-Fıtık.

Omur arası disk filojenez sürecinde insanoğlunun dik durması ile gelişmiş çok önemli fonksiyonlar taşır. Duruş ve yürüyüş zamanı dengemizin sağlanmasını temin eder, yani omur arası disk tüm organizma ve onun çeşitli hisselerinin fezadaki farklı ve karmaşık pozisyonlarına uyumlu olarak sinir yolları ile yüzlerce kasa saniyede binlerce ileti göndererek dengemizi sağlamağa yardımcı oluyor.

Aktif amortisör rolü oynar, bele ki, ağırlık kaldırmadan önce sinir sisteminin kontrolü altında diskin süngersi pulpoz maddesi omur gövdesindeki kanın sıvı hissesini kendine emerek hava yastığı ve ya sıkılmış yay kibi çalışıyor, omurgaya gelen darbelerin etkisini yumuşatır. Hazırlıksız bir darbeye yakalanan omur arası disk bozuk amortisör kibi darbenin etkisini yumuşatamıyor, sonunda yumuşak tokular, özellikle sinirler zedelenmeye maruz kalıyor.

Normalde omur kemikleri omur arası disklerin hesabına gelişir ve büyüyor. 18-25 yaşlarında büyüme başa çattığından diski sulandıran damarlar kapanır. Omur arası diskin besin alımı omurganın hareketi zamanı ozmos-diffuziyon yolu ile omur gövdesinin içerisindeki hücrelerdeki kanın hesabına olur. Yani, damarlar kapandığından kanlanma kötüleşir ve diskin besin teminatı direkt olarak doğru harekete bağlı oluyor.

Öte yandan beden ağırlığının 2/3-in oluşturan baş, gövde ve üst ekstremiteler (kollar) kimi geniş amplituta sahip bölge son bel omurları kimi dar bir alanda pelvise oturuyor. Beş omur ve omurlar arası diskler ile birlikte sakrum üzerinde yerleşen omurganın bel hissesi,boyun hissesinden sonraki en hareketli bölgesidir. Bu hareket ve esnekliğin büyük çoğunluğu 4. ve 5. bel ve sakrum kemiği aralığında olduğundan hastalık en çok bu bölgede oluşuyor. Yani bel çok hareketli ve esnek hissedir, organizmanın kolay hastalanmağa müsait zayıf bölgesidir. 20-45 yaş insanın aktif olduğu (çok çalıştığı) ve çoğu zaman omurgasını doğru kullanmadığı için omur arası diskin bozulması bu yaşlarda daha çok oluyor. Bu nedenlere ek olarak omurganın doğuştan küsurları, irsi meyillik, sarsıntı ve soğuklamalar, romatizma, endokrin hastalıklar, şişmanlık, hipokinezi (az hareketlilik), gebelik, sporu bırakmak ve b. ostekondrozun gelişmesini tetikliğe biliyor. İnsanlar çalışırken (özellikle ağır iş yaparken), her hangi hareket, oturma ve yürüme, ortası batık yumuşak yatakta yatma zamanları omurganın yanlış kullanılması (yanlış postur ve dinamik) omur arası diski yıpratır, disk halkası elastikliğinin kaybı gerçekleşiyor, çekirdeği ise sertleşiyor.

Sonunda fibröz halkada çat ve yırtıklar oluşuyor. Çekirdeğin sertleşmiş parçaları bu yırtıklardan dışarı kayıyor ve çok duyduğumuz fıtık oluşuyor.

Fıtık etrafındaki dokulara (sinirlere, omuriliğine, damarlara, bağlara ve s.) baskı yaparak ödem oluşturur, belde kesin ağrı, kasların kasılması, deformesi gelişir.

Fıtığa bir kaza sonucu ve ya hazırlıksız durumda ağırlık kaldırmadan sonra hemen oluşan kader kibi bakılmamalı. Aslında fıtık yukarıda gösterdiğimiz farklı nedenlere bağlı, ama daha çok omurganın doğru dürüst kullanması ile yani kendimizle ilgilidir. Başka sözle fıtık omurgamızın defalarca yanlış kullanılma nedeni ile tekrarlayan zorlanmalarla ilgili oluşan osteokondrozun bir bulgusu kimi algılanmalıdır.

Rus bilim adamları bu konuda kapsamlı araştırmalar yaparak konunu hayli ileri götürmüşler. Sonunda ortopedi, nöroloji, nöroşirurji ve fizik tedavi uzmanları ortak fikre gelmişler. Onların genel kanaati şu ki, osteokondroz, çok farklı nedenleri olan, fonksiyonel, kondroz, ostekondroz, fibroz kimi 4 aşamadan oluşan, uzun süren distrofik-dégénératif, auto-immun hastalıktır.

Fonksiyonel aşamada reflektör kas spazmı sonucu keçici olan ağrı ve hareket kısıtlılığı oluşur. Kondroz aşamasında omur arası disklerde degeneratif bozukluklar gelişir. Ostexondroz aşamasında omur arası diskler, bağlar, faset eklemler kireçleniyor, fırtıqlar, osteofit ve spondiloartrozlar gelişiyor. Fibroz aşamasında disk ve bağlar fibrozlaşır, omurganın bu bölümü tam hareketsiz hale geliyor. Osteokondroz omur arası diskten başlar ilk aşamalarda omurganın, sonra komplikasyonlar yaparak tüm organizmanın fonksiyonunu bozar. Genelde ağrı ile başlar, sonra kas spazmı sonucu belde hareket kısıtlılığı, skalyoz (yanlara eğilme) gelişir. Hastalık ilerledikçe fıtık gelişerek siniri sıkarsa ayak parmaklarına kadar yayılan ağrı ve uyuşukluk, kas zayıflığı ve erimesi (atrofi), omuriliği ve ya onu sulandıran arteri sıkarsa bacaklarda felç ve ya atılım bozukluğuna (idrar ve/veya gaita tutamama) neden oluyor.

Hastalığın bu tür ağırlaşmasına çoğu zaman hastaların yaptığı yanlışlıklar neden oluyor. Onlar “sınık-çıkıkçıya’’ giderek masaj yaptırır, belini çektirir ya da doktor tavsiyesi olmadan ağrı kesici ilaçlar kullanıyorlar. Sonunda ağır fesatlarla yüz yüze kalıyorlar.

Aslında ağrı ve kas spazmı organizmanın doğal kendini koruma mekanizmi olup sinir, damar ve omuriliğini daha çok zedelenmeden korumak içindir. Yani, ağrı ve kas spazmı bize bir tür dosttur ve daha ağır fesatların gelişmesinin karşısını almağa yöneliktir. Oysa ağrıya neden olan amilin (diske olan baskının) etkisini azaltmadıksa, ağrıkesici ve kas spazmını çözen ilaçları rastgele kullanmakla kendimiz farkında olmadan istenmeyen durumun gelişmesine yardımcı oluyoruz. Bel ağrılarında doktora başvurup uygun tetkikler yaptırarak teşhisin netleştirilmesi çok önemlidir.

Bölge ahalisinin bel ağrılarının nedenini araştırmak için yeni açılmış Anamed hastanesinde her türlü imkân, özellikle bel ağrılarının nedenini bulmak için modern yöntem olan yüksek çözünürlü (kaliteli film) MRG vardır.

Bel ağrılarının tedavisi her hastaya özgün taktiğin seçilmesi ile başlamalı. Akut dönemde sert ve düz yatakta 3-10 gün yatmalıdır. Hastanın sırtüstü yatması daha faydalıdır. Ağrı bacaklarına yayılıyorsa bacaklarını kırarak yan yata bilir. Veya sırtüstü durumda kalça-leğen ve diz eklemlerinden 90 derece kırarak bacaklarının altına şekilde göründüğü kimi bir şeyler koyar, yerini rahatlayarak ağrının azaldığı pozisyonu bulur.

Yüzükoyun yatmamalıdır. Hastanın temperamenti (mizaç) ve hastalığın karakterine uygun yerel sıcak ve ya soğuk, ısıtıcı yahut soğutucu kremler uygulanır. İltihap aleyhine, ağrı kesici ve adale spazmını çözen ilaçlar kullanılır. Hastaların mümkün olduğu kadar erken aktifleşmesi önemlidir: akut ağrılar azalınca hala yatakda iken ağrını artırmayan hareketler ve ya özel ekzersizlər yapmalıdır. Ayağa kalktıkta 1-2 hafta korse takması uygundur. Çünkü ayakta iken ağrıkesici ilaç kullandığından o anda ağrının farkında olmayacaktır. Bedenin belden yukarıda yerleşen 2/3 ağirğlı (özellikle şişmanlarda ve ters hareketlerde bu daha çok ve etkili oluyor) baskı yaparak durumu sonradan kötüleştirecektir. Piyasada bel ağrılarında kullanmak için farklı korse türleri mevcuttur. Biz 40-tan çok korse türünü araştırarak, onlardan farklı yeni korse teklif ettik.

Haricen kalın deri, içeriden bezden olmakla yapılmış korsenin yan üst hissesi göysün en aşağı sert noktası ile kalça tarağını sıkı kapatarak yukarıdan gelen baskıyı kalçaya ötürür, belde zedelenmiş omurlara düşen ağırlık azalar. Omurganın öne hareketini kısıtlar. Korsenin arkasındaki cebe yerleştirilmiş sert metal levha oma, bel ve göğüs omurlarının arka çıkıntılarına sıkı tutunarak bele dayak olur, arkaya hareket imkân vermiyor. Korse esnek olmadığından beli ve karını çok sıktığından belde her türlü hareketi ve diafragmal (karın) solunumu kısıtlar. Ama batın içi, beraberinde disk etrafı damarlarda (kan ve lenfa) basınç artar. Omur arası diske gelen yük yanlara paylaşılarak azaldığından disk dâhili basınç azalır. Sonunda disklerin besin teminatı iyileşir. Korse bağlandıkta belde ısı artır, skolioz ve benzeri bel eğrilikleri normalleşir, deformasyonun karşısı alınır. Teklif olunan korse 21 yılda (Nahçıvan Devlet Hastanesi ve Türkiye Kayseri Kızıl Ay Sağlık Merkezinde) 1800-den çok hastaya uygulanmıştır. Uzun gözlemler sonucunda tedavinin korse kullanılanlarda daha efektif olduğu, yatak suresinin kesin azaldığı, hastanın emek kabiliyetinin daha çabuk berpa olduğu, bununla da tedavi harçlarının azaldığı anlaşılmıştır.

Korse gösterilen ölçüm ve şartlara ciddi uymakla hazırlanmalı ve kullanmalıdır. Korsenin şemada gösterilen ölçüleri her hastaya özel olarak ve dakik alınmalıdır. Bu zaman döş kafesinin en aşağı yan sert noktası (10.,9. ve 8. kaburga kıkırdaklarının bir birine ve göğüs kemiğine birleştiği nokta), bazen 10. kaburga kıkırdağının serbest olması göz önüne alınmakla parmakların ucu ile tapılır ve ondan kalça tarağının üst kenarı arasındaki mesafe dakik ölçülüyor.

Belde lordozunun düzelme derecesi göz önüne alınmakla korsenin arka cebine yerleştirilecek levhanın gerekliği ve forması belirlenmelidir. Korsenin uçlarını birleştiren hisse 20-25 sm Paris plastırından (velkro) hazırlanır ki, bağlanma anında karnın durumu (tok, aç, karında kaz birikmesi ve s.) uygun sık bağlana bilsin. Korsenin kenarları katlanarak dikilir ki, yumuşak dokuları zedelemesin.

Korse karmaşık konservatif tedavinin terkibine dâhil bir elementi kibi hastalığın akut döneminde, sert yatakta birkaç gün yattıktan sonra, ayağa kalkmadan önce ve ya sert yerde en azı 10 dakika yattıktan sonra nefes vermenin sonunda sıkı bağlanır. Korse uzun sure kullanılmamalıdır, hastalık iyileştikten sonra, korse yalnız ağır fiziki işler zamanı, profilaksi amacıyla kısa müddete bağlana biler.

Kompleks tedaviye refleksoterapini de (yani akupunktura ve manüel terapi) dahil edilirse tedavinin kalitesi daha da artar. Özellikle reflektör ağrıların keskin döneminde akupunktura (aynı zamanda elektro akupunktura) daha uygundur. Kesin ağrılar azaldıktan sonra, postizometrik relaksasiya (kasların izometri yöntemiyle gevşetilmesi) olmakla manüel terapi tatbik edilmesi uygundur.

Manüel terapi aktif hayata kayıtmağa geciken hastalara aynı zamanda egzersizlerle birlikte ihtisaslaşmış uzman tarafından yapılmalı.

Diğer tedavi yöntemlerinden TENS, diadinamik cereyan, fonoforez, lazero-maqnitoterapi tatbik edile biler. Bel ağrılarının (özellikle kronik bel ağrılarının) tedavisinde Azerbaycan’ın Naftalan şehrinde dünyada benzeri olmayan petrol türü Naftalanla çok iyi sonuçlar elde edilir.

Son zamanlar Naftalan mazotundan özel yöntemlerle terkibi esasen naften karbohidratlarlndan ibaret olan naftalan yağı hazırlanmış yurtdışına da ihraç edilmektedir.Bu gün de bel ağrılarında geniş tatbik olunan dartma metodu sübutlu tıp tarafından kabul edilmiyor. Bel ağrılarında hastalara dartma ve ftiyoterapi tatbik etmek hastanın durumunu ağırlaşmasına, en iyi halde hastalığın kronikleşmesine neden olur.

Bel ağrılarının tedavisinde cerrahi müdahile en son yöntem olmalıdır. Uluslararası araştırmalar göstermiştir ki, kronik bel ağrılarının % 21-ini belde cerrahi müdahaleden sonra yaranan ağrılar (Failed Back Surgery Syndrome) teşkil eder ve ahali için ciddi problemdir. Ağrıların nedeni cerrahi ameliyattan sonra epidural fibroz, araxnoidit, kauzalgiya, epidurit, stabilliğin bozulması, stenoz, kaslarda distrofik değişiklikler kimi proseslerdir. İnsanların %90-da bel ağrısı olur, amma, onlardan %5-10 kronikleşir ve bunların da bir hissesi iyileşir. Nüfuzlu uluslararası konu uzmanları ve DSÖ-nün talimatlarında ameliyata mutlak endikasyon olarak atılım bozukluğu, bacaklarda felç ya ağır parez, anogenital bölgede anesteziye neden olan atkuyruğunun sıkılması, nispi endikasyon ise 6 ay, 3 il müddetinde doğru konservatif terapiye yanıt vermeyen radikulopatilerdir. Son zamanlar uygulanan mikroskobik cerrahi ve intradiskal lazer tedavilerinde doku tahribatı az olduğundan fesatlar daha az oluyor.

Özellikle kronik lumbalji ve kronik ağrı sendromu gelişirse bel ağrılarının tedavi kompleksine psikoterapi uygulamaları da eklenmelidir.Bel ağrılarının tedavisinde en son gelişen ve perspektifli yöntemler ozonoterapi uygulamaları ve kök hücrelerinın kullanılmasıdır. Doğa mucizesi olan ozon son zamanlar bir destekleyici tedavi yöntemi olarak tıpda ve salamlığımızı korunması için farklı alanlarda kullanılması suretle yaygınlaşıyor. Ozon bel ağrılarının tedavisi amacı ile paravertebral, özel akupunktur noktalarına, interdiskal uygulanıyor. Çok yakın zamanda bölgenin tek özel hastanesi olan Anamed Hastanesinde ozon terapiye başlanması bekleniyor.

Kök hücresi differense olmamış, ama bu gün hala tam anlaşılmayan nedenlerden formalaşarak farklı doku hücrelerini dönüşe bilen, onları yenileye bilen hücrelerdir. Genç ve yaşlılarda bu hücreler genelde kemikiliyinde, az miktarda başka dokularda ihtiyat şeklinde olur. Travma, yanık kibi zedelenmelerde kök hücreleri reperasiya için kullanılır ve bozulmuş dokunu tamir ediyor. Mançesterli ilim adamı Dr. S. Richardsonun rehberliyi altında mezenkimal kök hücrelerini omurarası diskin pulpoz maddesine dönüşmesi sağlanmıştır. Günümüzde osteokondrozun köklü tedavisinde hastanın kemikiliyinden alınan mezenkimal kök hücreleri dışarıda artırılarak omurarası diskin regenerasiyonu için kullanılır.

Bel ağrılarını profilaksi için doğru beslenme, fazla kilolardan kurtulma çok önemli.

Kısa olarak özetlesek bel ağrılarının kalıcı tedavisi için hastanın kendine has özellikleri (konstitusiyonal tipi, yaptığı iş, ruhi durumu), hastalığın nedeni ve bulguları göz önüne alınarak omurgaya düşen yükü azaltarak, ağrı, spazm, dokularda iltihap ve şişkinliyi aradan kaldırmak amacı ile esaslandırılmış, hastalığın gedişi ve aşamalarına uygun ağrıkesici, iltihaplanmaya karşı, miyoreleksant, dokuların besin teminatını iyileştirici ilaçlar, koruyucu korse, refleksoterapi, fizik tedavi karmaşık olarak uygulanmalıdır.

Ulus olarak çok zaman insanları ölenden sonra kıymetlendirdiğimiz kibi, sağlığımızın da kıymetini onu kayb ettikten sonra biliriz, o zaman ise artık geç oluyor. Hastalığın karşısını almak, onun tedavisinden daha kolaydır ve ucuzdur. Özellikle birkaç defa beli ağrıyanlar hiç ama hiç unutmamalıdırlar ki, çatlayan bardak tekrar düşerse tez kırılar. Yukarıda da belirtimiz kibi osteokondrozun nedenlerinden şişmanlık, hipokinezi, omurganın yanlış kullanılması daha çok kendimizle ilgilidir ve bu nedenlerin etkisini minimuma indirmek için çaba göstermek çok önemli. Hipokinezi ve şişmanlık kas zayıflığı ile sonuçlanır. Normal yaşam için beden ısısı, tansiyon kibi kas kitlesinin de yağ dokusuna oranı sabit olmalı. Yani, normalde kas çekisi bedenin %40-ı olmalı. Çocuğun ateşi 1-2 derece artanda aşırı rahatsız olan, telaşa kapılarak hemen antibiyotiklere başlayanlar, çocuklarının şişmanlığından iftihar ederler. Aslında ateş yükselmesi bedenimizin koruyucu reaksiyonudur ve hastalıkla savaşır demektir. Ani çıkan ateşin nedeni % 80 virüs olduğundan antibiyotiğin faydalı olma ihtimali çok düşüktür, tam tersine yersiz kullanımı aşırı zarar verebilir. Şişmanlık ise birçok hastalığın ve bel ağrılarının kendimize bağlı olan nedenidir.Bel ağrısından korunmanın bir yolu da omurganı doğru kullanmayı alışkanlık haline getirilmesidir. Bu amaçla özellikle çocuklara ve bel ağrısı olanlara “Bel okulu” kursları geçilmelidir. Bu zaman düzgün oturmak, yürümek, ağırlık kaldırmak ve s. öğretilmeli ve alışkanlık haline getirilmesine çalışılmalıdır.

Yorum yapın