Anatomi insan vücudunun normal şekil, yapı ve vücudu oluşturan çeşitli organları ve bu organların arasındaki normal ilişkileri inceleyen bir bilimdir. Fizyoloji ise canlılarda vücut fonksiyonlarını inceleyen bilimdir. Fizyolojik incelemenin ön şartlarından biri morfolojik bilgiye yani Anatomi ve Histoloji bilgisine sahip olmaktan geçer.
Her hangi bir cismin şekil, yapı ve durumunun normal olup olmadığını tespit edebilmemiz için o cisimlerde normal olarak kabul ettiğimiz bir ölçüye sahip olmalıyız. Fakat insan topluluklarında çok küçük ortamda bile beraber yaşayan insanlar arasında ayrı ayrı fertlerin vücutları dışarıdan görülebilen çeşitli organların şekil ve büyüklükleri bakımından birbirinden çok farklı oldukları göze çarpmaktadır. Ortamı genişletir ve birbirinden uzakta çeşitli iklim çeşitli kıtalarda yaşayan insanları karşılaştırırsak bu ayrımlar daha fazla artar. İnsanlar arasında görülen bu ayrımlar yalnız dış görünüşle kalmıyor. Kadavra üzerinde veya ameliyat sırasında yapılan incelemeler, aynı organların çeşitli bireylerde bir çok bakımdan birbirinden az veya çok farklı olduklarını göstermektedir. Organların ayrıntılı yapısını incelerken aynı organların çeşitli insanlarda bu bakımdan da birbirinden farklı olduklarını görüyoruz. Hatta insan vücut yapı malzemesini oluşturan çeşitli maddelerin molekülleri bile bütün insanlarda aynı özellikleri taşımazlar. Çeşitli kan gruplarının varlığı albümin moleküllerinin de bütün insanlarda tamamıyla aynı özellikler taşımadığını açıkça göstermektedir.
Variabilitet (Varyete) adı verilen bu özellik yani ayrı ayrı fertlerin gövde ve organlarının yapı ve şekil bakımından birbirinden farklı olması bütün canlılara has olan bir özelliktir.
İnsan vücudunun en çok değişmeler geçirdiği devre intrauterin hayata aittir. Dokuz ay süren bu devre 200 mikron çapında olan aşılanmış yumurtadan 50 cm. uzunluğunda ve ortalama 3,5 kg ağırlığında bir bebek meydana gelmektedir. Küçük az gelişmiş ve fonksiyon bakımından da ya hiç veyahut çok az gelişmiş olmakla beraber dünyaya geldiği zaman bebekte bütün organlar oluşmuş durumdadır.
Embriyonal hayatın ilk devrelerinde görülen ve çeşitli organların kökeni olan çeşitli taslaklar şekil ve yapı bakımından sonra meydana getirdikleri organlardan çok farklıdır. Bütün gelişme süresince organların şekil, yapı ve yerleri durmadan değişir. Çeşitli gelişme devrelerinde insan embriyosunun organlarını aşağı sınıflara mensup çeşitli hayvanların aynı cinsten daimi organları ile karşılaştıracak olursak, bir çok vaka’da arada büyük benzerliğin bulunduğunu görebiliriz.
Örneğin çok erken çağlarda insan embriyosunun iskeletini yalnız chorda dorsalis yapar. Aynı durum amphioxus’larda hayatları süresince kalır. Bir müddet sonra chorda dorsalis yerine kıkırdak dokusundan yapılmış omurga meydana gelir. Bu durum amphioxus’lara oranla daha yüksek sınıfa ait bazı balıklarda görülür ve ömürlerinin sonuna kadar kalır. Fakat insanlarda bu durum geçicidir ve Embriyonal hayatın üçüncü ayında omurların kemikleşmesi başlar. Başka organlarda da aynı durum görülmektedir. Yürekte insan embriyosunun çok erken çağlarında çok basit hayvanlarda olduğu gibi yalnız düz bir borudan yapılmıştır. Kısa bir zaman sonra yürek taslağı değişmeğe başlar ve çeşitli parçalarının farklı büyümesi ve durum değiştirmesi sonucunda yavaşça şeklini değiştirir ve boru boşluğunda meydana gelen bölmeler aracılığı ile başta iki, sonra üç ve en sonunda dört parçaya ayrılır. İnsan yüreğinin gelişme devresinde gösterdiği bütün bu çeşitli şekiller çeşitli sınıflara ait hayvanlarda görülen kalıcı şekillere benzerler. Özet olarak diyebiliriz ki, insan embriyosu dokuz ay gibi çok kısa bir zaman içinde filogenetik merdivenin birinci basamağından (yani tek hücreli durumdan) başlayarak gittikçe yükselmekte ve en üst basamaklara yaklaşmaktadır. Fakat yeni doğmuş bir çocuk adult (yetişkin) insanın küçültülmüş bir modeli değildir ve her bakımdan çok değişiktir ve dünyaya geldikten sonra da çok değişik gelişme safhaları gösterir. Ekstauterin hayatta insanın gelişmesi ve olgunlaşması hayvanlara nazaran çok uzun sürer. Çocuk dünyaya geldikten sonra bir yaşına kadar olan devreye süt çocuğu çağı denir. Bu çağda çocuğun vücudunda ve çeşitli organlarında büyük değişiklikler meydana gelir. Boy ortalama % 50 oranında artar. Önce oturma sonra ayağa kalkması sonucunda omurganın eğrilikleri meydana gelmeye başlar. 5.-7. ‘nci aylarda süt dişleri çıkmaya başlar. Beynin gelişmesi ilerler ve bir çok merkezler çalışmaya başlar, görme ve işitme fonksiyonları gelişir. Çevre ile ilgilenmeye başlar bazı insan ve eşyaları tanır, bazı basit hareketleri amaca uygun bir şekilde yapmasını öğrenir. Bütün bu fonksiyonlarla ilgili olan organlar morfolojik bakımından da çok değişir.
Çeşitli organların gelişmesi, cinse göre belirli bir yön alır ve sekonder cinsi belirtiler denilen yalnız kadın veya erkek cinsine has olan özellikler meydana gelir. Bu gelişme ayrımları sonucunda birbirinden hem beden hem ruh bakımından çok farklı iki cinse mensup fertler ortaya çıkar. Puberte devresinde insan vücudunun büyümesi yeniden hızlanır. Yalnız bu hızlı büyüme devresinin süresi her iki cinste aynı olmadığı gibi çeşitli vücut parçalarının büyümesi de aynı oranda değildir. Hızlı büyüme süresi erkek çocuklarda kız çocuklara oranla daha geç başlar, fakat daha fazla sürer. Extermiteler gövdeye oranla erkeklerde daha fazla büyür. Kız çocuklarda pelvis fazla genişler. Buna karşılık göğüs kafesi ve omuzlar daha dar kalır. Erkek çocuklarda puberte çağında gırtlak daha fazla ve daha çabuk büyür ve bundan dolayı sesleri kalınlaşır. Derialtı yağ dokusunun dağılışı da her iki cinste başka başkadır. Kasların ve kemiklerin genişlemesinde de iki cins arasında açık ayrımlar görülür. Bütün vücudun yapılış tarzına uygun olmak üzere bütün iç organlar arasında da büyüklük ve ağırlık bakımından az çok ayrımlar meydana gelir. Puberte çağı erkek çocuklarda 16-18, kız çocuklarda 15 yaşlarına kadar sürer. Fakat bu süre insanların mensup oldukları ırklara ve iklime göre değişir. Sıcak iklimde yaşayan insanlar genellikle daha çabuk yetişirler.
Puberte çağından sonra olgunlaşma devresi gelir. Bu devre erkeklerde 25-28, kadınlarda 20-22 yaşa kadar sürer. Bu çağda vücudun büyümesi devam eder, fakat çok yavaş seyreder. Bu devrede vücut ve çeşitli organlar büyüklük bakımından pek fazla ayrım göstermezler, fakat daha sağlamlaşır ve artan ihtiyaçları karşılayabilmek için fonksiyon bakımından daha fazla gelişirler.
Bu devreden sonra olgunluk çağı başlar ve erkeklerde 50, kadınlarda 35-40 yaşına kadar sürer. 40-50 yaş arasında kadınlarda genital bezlerin çalışmasının durması (klimakterium), şahsa göre çok değişik tarzda seyretmekle beraber kadının ruhu ve vücudu üzerinde çok büyük etki yapar. Menstruasiyonların kesilmesinden sonra kadınlar yavaşça ihtiyarlık devresine girerler. Erkeklerde genital bezlerin çalışması daha uzun sürer ve yavaşça azalır. Bundan dolayı erkeklerde kadınlarda klimaktrium sırasında olduğu gibi kısa zaman içinde fazla değişmeler olmaz.
Cins ve yaş ayrıntılarından sonra insan vücudununda şekil ve yapı bakımından görülen önemli ayrıntılar ırk ayrımlardır. Çeşitli iklimde çeşitli yaşama şartları altında yaşayan insanlar arasında özellikle dış görünüş bakımından önemli ayrımlar vardır. Bu ayrımlar özellikle vücudun büyüklüğü derinin rengi çeşitli organların şekil ve gövdenin çeşitli parçaları arasındaki oranlarda görülmektedir.
Biz derslerimizde olgun çağda olan insan vücudunun normal şekil, yapı fonksiyonlaryla organ ve sistemlerin klinik öneminden bahsedeceğiz. Fakat insanları yalnız cins, yaş ve ırk ayrımlarına göre gruplandırmak insan vücudu ve çeşitli organlarının büyüklük, şekil ve yapı bakımından normal sınırlarını çizmek organların ve vücudun çeşitli parçaları arasındaki oranları tespit etmek için yeterli değildir. Bu büyüklük gruplar içinde çeşitli topluma ait insanları hatta küçük bir topluma mensup ayrı ayrı fertler arasında bile bazen önemli ayrımlar görülmektedir. Bu güçlükleri de yenebilmek için aynı cins aynı yaş ve aynı ırka mensup insanların kendi aralarında görülen en önemli ayrıntılara göre daha küçük gruplara tiplere ayrılmışlardır. Bu şekilde belirli bir tipe ait olan fertler arasında vücudun ve çeşitli organların büyüklük, şekil ve yapı bakımından normal sınırlarını çizmek daha kolay olmuştur. Fakat zorluk bu bölünme ile de tamamıyla giderilmemiştir. Aynı tipe ait insanlar arasında da bazı tipik benzer taraflar olmakla beraber bazen oldukça önemli ayrımlar da görülmektedir.
Aynı cins, aynı yaş ve aynı ırka mensup insanları aralarında görülen önemli ayrımlara göre çeşitli tiplere ayırmak da kolay değildir. Bu hususta çeşitli prensiplere göre yapılmış bölüntüler vardır. Biz burada Kretschmer tarafından tespit edilmiş ve hekimlikte çok kullanılan bölüntüden bahsedeceğiz. Kretschmer insanları leptosom, atletik ve piknik olmak üzere üç tipe ayırmaktadır.
Leptosom tipe ait olan insanlar uzun boylu ve dar gövdeli olurlar (leptos-dar). Bu insanların çeşitli vücut parçalarının ve bütün organlarının uzunlukları kalınlıklarına oranla fazladır. Yağ dokusu gövdenin bütün kısımlarında azdır ve insanlar bol besin aldıkları halde fazla şişmanlamazlar. Kafatasları dar, yanlardan basık, yüzleri oval biçiminde burunları ince çıkıntılı gözler arasındaki aralık dar, gür saçlı ve sakallı fakat gövdenin başka kısımlarında kıllar az olur. Göğüs kafesi uzun ve dar, bacak ve kollar uzundur. Bu tip insanlar iç organların şekil ve durumlarında kendilerine mahsus özellikler görülür. Örneğin yürek ortada ve vertikal durumdadır. Mide uzun ve dar olup, büyük bir kısmı vertikal durum alır. Böbrekler çoğunlukla düşük ve genellikle bütün iç organlar aşağı sarkmağa temayül gösterirler. Bu tip insanlar arasında daha az gelişmiş ve daha zayıf olanlarına astenik tip denir. Astenik tip insanların omuz ve göğüsleri dar olup omurganın göğüs parçasında arkaya doğru konvekslik gösteren eğriliği (kifoz) fazladır. Astenik kadınların çoğunlukla boyları da kısadır.
Atletik tip insanların en karakteristik tarafları kemik ve kaslarının fazla gelişmiş ve kuvvetli olmasıdır. Boyları çoğunlukla orta ile uzun arasında geniş omuzlu, dar kalçalı, kalın bilekli ve elleri büyük olurlar. Extermite kasları fazla gelişmiş ve kuvvetlidir. Derialtı yağ doklusu az, deri kalın, gergin ve elastikidir.
Piknik tip insanlar kısa boylu ve geniş gövdeli olurlar. Thorax (göğüs kafesi) kısa, fakat geniş ve yuvarlak şekildedir. Regio lumbalis (bel bölgesi) çok az belli olur. Thorax geniş ve yuvarlak abdomen’le (karınla) devam eder, omuzlar ve göğüs karına nispeten dar olduğu için bütün vücut bir fıçı şeklini alır. Boyun kısa ve kalın, baş yuvarlak, yüz de geniş ve yuvarlak şekildedir. Kol ve bacaklar kısa eller geniş parmaklar kısa ve etraf kasları az gelişir. Piknik tip insanlarda 30 yaşından sonra yağ tabakası özellikle karın duvarlarında çoğunlukla fazla gelişir ve gövdenin genişlik nispeti daha fazla artar. Bazı insanlarda gövdenin, çeşitli kısımları şekil, yapı, durum ve fonksiyonda çeşitli tiplere benzeyen tarafları da görülmektedir.
İnsan vücudunu meydana getiren çeşitli organlar arasında en ince ayrıntılarına kadar görev bölümü vardır. Organlar şekil, durum ve yapıların gördükleri göreve göre ayarlanmıştır. İleride çeşitli organları ayrı ayrı anlatırken her bir organın morfolojik ve topografik özellikleri ile fonksiyonları arasındaki ilişkiyi açıklayacağız. Yalnız, bazı organların şekilleri ile yaptıkları görev arasında doğrudan doğruya bir ilgi tespit etmek güçtür. Örneğin karaciğer safra salgılanmasına, karbonhidrat metabolizmasına ve yaptığı başka görevleri aksatmadan diğer görevleri de yapabilir. Bu organın dış görünüşü ve makroskopik şekli ile, fonksiyonu arasında bir ilgi yoktur. Fakat organın başka özellikleri örneğin; rengi, sertliği ve yumuşaklığı, özellikle mikroskobik yapısı, karaciğerin yaptığı görevlere göre ayarlanmıştır. Karaciğerin şekline gelince; organın fonksiyonu ile ilgili olmakla beraber sebepsiz ve gelişi güzel meydana gelmiş değildir. Karaciğerin aldığı şekil, gövdede aldığı alan komşu organların etkisi ile ve gövdenin genel planına uygun olarak meydana gelmiştir. Başka organların şekilleri üzerinde de topografik ilgilerin az veya çok etkileri vardır. Çeşitli organların topografik durumları ve aralarındaki komşuluk ilgileri de çoğunlukla organların fonksiyonel ilgilerine göre ayarlanmıştır. Bu ilgi özellikle aynı sisteme ait ve aynı amaç için çalışan organlar arsında açıkça görülmektedir. Ayrı ayrı sistemlere ait ve başka başka görev yapan bazı organlar arasındaki topografik ilişki, örneğin barsaklarla karaciğer arasındaki ilişkideki gibidir. Fakat, insan vücudunu bütün olarak ele alırsak her bir organın aldığı durumun kendisinin beslenmesi, korunması ve fonksiyonu bakımından çok elverişli olduğu gibi komşu organlarına da zarar vermeyecek bir şekilde ve yapıda vücudun genel tarzına ve genel düzenine de çok uygun olduğunu görürüz.
Şekil, yapı ve fonksiyon bakımından birbirinden farklı olmakla beraber, ayrı ayrı organlar hiçbir şey ifade etmezler ve yalnız genel plan içinde ve vücudun genel düzenine uygun durumlarını muhafaza ettikleri sürece insan vücudu için yararlı bir unsur olurlar.
Organların başlıca iki türlü görevi vardır. Bunlardan birincisi insan vücudunun maddi varlığının, ikincisi neslin devamının sağlanmasıdır. İnsanın faaliyetine bağlı olan bütün başka olaylar yer yüzünde insanın varlığını sağlayan bu iki temel amaca bağlıdır. Vücudumuzu yapan bütün organlarımız da bu iki temel amacın yerine getirilmesi için elbirliği ile çalışmaktadırlar.
Nispeten çok küçük olan insan vücudu çeşit ve kalite bakımından çok büyük işler başaran çeşitli organları barındırmaktadır. Bütün vücudun ve ayrı ayrı organların şekil, yapı ve durumlarını tespit eden genel planın genel prensibi en az madde kullanılarak en küçük alan işgal eden fakat en çok randıman veren bir makine meydana getirmektir. Bu maksimum-minimum prensibi doğanın her alanında vardır, fakat insan vücudunda bu prensip en iyi şekilde gerçekleşmiştir.
Biz bu dersimizde; organları çeşitli gruplara ayırırken temel olarak organlar arasındaki fonksiyon bakımından görülen bağlılığı düşündük ve buna göre sistemlere ayırdık. Urogenital sisteme gelince, görev bakımından birbirinden farklı olan organların bir sistem içinde incelenmesinin sebebi bazı organların komşuluk bakımından çok yakın olması ve hatta bazılarının (örneğin erkek uretra’sı gibi) aynı zamanda hem uriner organ ve hem de genital organ görevini yapmasıdır.
Canlılar hücre adı verilen en küçük yapısal birimlerin çok karmaşık fonksiyonları yerine getirebilecek şekilde bir araya gelmesiyle oluşmuşlardır. Hücre gözle görülemeyecek kadar küçüktür ve çevresi yarı geçirgen bir zarla kuşatılmış durumdadır. Hücreye şeklini veren sitoplasma gerekli yaşamsal öğeleri içeren yarı sıvı bir maddedir. Aynı görevdeki hücrelerin kümelenmesi ile dokular; farklı dokuların belirli bir işlevi görmek üzere birleşmesiyle de organlar oluşur. Yapısal özellikleri farklı olan organların bir araya gelmesi sonucunda da belirli bir işlevsel bütünlük gösteren sistemler şekillenir.
Anatomi terimi eski Yunanca Ana (:içinden) ve Tome (Temnein) (:kesmek) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Anatomi kelimesi keserek ayırma parçalama anlamına gelmektedir. Anatomi teriminin Latince’deki karşılığı Dissection’dur. Günümüzde kadavranın bölgelere ayrılması ve bu bölgelerin kesilerek incelenmesi yöntemi için genel bir ifade olarak Disseksiyon terimi kullanılmaktadır. Anatomi geniş anlamda vücudun normal şeklini yapısını; vücudu oluşturan organları ve bu organlar arasındaki yapısal görevsel ilişkileri inceleyen bilim dalıdır. Şekil bilimi anlamına gelen Morfoloji kavramı da canlıların şekilsel olarak incelenmesini belirtir. Bir görüşe göre Anatomi terimi Morfoloji ile özdeş olarak da kabul edilir. Ancak günümüzde oluşumların yalnızca şekilsel değil işlevsel (fizyolojik) özelliklerinin de önem kazanması yapılan çalışmalarda hücre içi öğelerin ayrıntılı olarak hatta moleküler düzeyde incelenmesi Anatomi biliminin sınırlarını genişletmiştir. Anatomi eğitiminde kalıplaşmış kurallarla işlevsel bağlantıları dikkate almayan bir yöntem seçilmesi ezbere dayanan ve edinilen bilgilerin kısa zamanda unutulmasına yol açan bir öğrenme ile sonuçlanır. Herhangi bir yapının işlevlerinin ve diğer yapılarla bağlantılarının birlikte öğrenilmesi ise Anatominin bir bütün halinde daha kolay anlaşılmasını sağlar. Bu nedenle yapıların ayrıntılarından çok hastalıklar (klinik) ya da yaralanmalarla olan işlevsel (fizyolojik) bağlantılarının öğrenilmesi çağdaş Anatomi öğretim anlayışına daha uygundur.
Sağlıklı günler dileği ile…
Uzman Dr. Ali AYYILDIZ – Veteriner Hekim – İnsan Anatomisi Uzmanı Dr.(Ph.D.)